3 Ekim 2020 Cumartesi

ışıl

“Dostum, sakin ol. Burada hep beraber takılıyoruz. Özlemişiz birbirimizi. Sen de muhabbete katılsan belki daha da eğlenceli olacak. Bana mısın dediğin yok! Suratını asıp duvara oturmuşsun, taşlarla uğraşıyorsun. Oyun oynamaya geldik sonuçta. Eğlenmeye geldik. Niçin somurtuyorsun? Gel Çağın’la bana katıl, son çıkan oyunlardan bahsediyoruz. Araba yarışı yapacağız bilgisayarda. Kapışacağız. Sen seversin öyle şeyleri.”

“Ozan bak, bir söz verdik, geldim. Tabi ki hepimiz geldik ama amacımız neydi, ne yapıyoruz baksanıza!”

“Sakin ol haluk. Oynayacağız birazdan.” Dedi ve sonra herkesin duyması için sesini yükseltti:

“Arkadaşlar, eve gitmek için belirli bir saatiniz var mı?”

Volkan:

“Yok. Ama biliyorsunuz artık evim uzak bir yerde. Çok geç kalmasam iyi olur.”

“Doğru ya taşındınız siz.” diyen Baturalp saatine bakarak zaman hesapladı, sonra gidip futbol kalesinden toplarını aldı.

Batur:

“Haydi bakalım! Benim takımımda kimler var?”

Berk:

“Ben olabilirim!”

 

Çağın:

“Ohoo! Bu ikisi aynı takımdaysa, ben oynamam!”

Baturalp:

“Hemen yan çiziyorsun!”

Ozan:

“Hakikaten dostum, doğru söylüyor. Hepimiz için daha adaletli olabilirsek, sevinirim.” kaşlarını kaldırdı ve gülümsedi.

Haluk:

“Eh o zaman benim takımımda Volkan olsun, Ozan gelsin, Murat ve Berk gelsin!”

Berk:

“Tamam. Çağın, fatih, Baturalp, Gökhan ve Onur karşı takıma geçsin.”

Çağın koşarak basketbol oynayan Onur, Gökhan ve Murat’ı çağırdı. Etrafa bakınarak:

Fatih nerede?”

Baturalp:

“Vaay bizimki yine kız derdine düşmüş baksanıza. Kim bu kız?”

Berk:

“Fatih! Başlıyoruz takımları kurduk!”

Fatih konuşmakta olduğu genç kızdan telefon numarası alıyordu. Birden ona bağıran arkadaşına dönerek:

“Tamam Berk! Geliyorum şimdi!” dedi. Ve yeni tanıştığı arkadaşına:

“Görüşürüz İrem. Biz genelde bu tayfayla buralarda oluruz. Gece uyuduğumda bile telefonum açık olur, bir şey paylaşmak istediğin her vakit arayabilirsin. Görüşmek üzere.”

 

İrem:

“Teşekkür ederim Fatih, memnun oldum tanıştığımıza. Görüşürüz.”

Ve Fatih arkadaşlarının yanına sırıtarak koştu.

*******                 ********               ******

Bu sırada emine hanım’ın rızasını almayı kafaya koyan ışıl ve Su planlarını kurmaya devam ediyorlardı. Su’nun annesi mutfakta oturuyor, taze fasulye hazırlıyordu. Kapıdan öncelikle ışıl göründü.

Emine hanım:

“Işılcığım, bu minik kız halen yok ortada.”

Derken, odaya kucağında şşaşkın’la Su girdi.

“Aradığın bu muydu anneciğim?”

Annesi çok şaşırmıştı. Bir kediye, bir kızına bakıyordu:

“Aaaa! Su, nereden buldun onu? Ödümü kopardı sıpa. Başına kötü bir şey geldi diye düşünmekten kendimi alamadım.”

“Sabah erkenden penceremi açmıştım. Odadan çıkmıştım. Yüzümü yıkayıp geri geldiğimde yatağımda bulmuştum onu.”

Emine sevgi dolu gözlerle minik pisiciğe bakıyordu:

“Seni küçük sıpa! Korkuttun beni! Neyse ki artık korkmama lüzum yok. Sonunda buldum seni.”

“Evet anne. Dışarıda başına kötü bir şey gelebilirdi. Onu bulduğun gibi sokağa atmayacaksın değil mi? Yani en azından bir süre bizimle kalmasında sakınca olmadığını umuyorum. N’olursun!”

“Su, çok fenasın. Kolay mı ona evde bakmak?”

Su yalvaran gözlerle annesine bakıyordu:

“Anne ne olur mantıklı düşün. Bu minicik hayvan tüylerinin dökülmesi dışında ne sorun yaşatabilir ki bize?”

“Tuvalet alışkanlığı kazandırmalısın, sürekli yemek saatlerini hesaplamalısın, tüylerini taramalısın ve sürekli ilgi göstermelisin. Dışarıda arkadaşlarınla geçireceğin zamanın ¼’ünden feragat etmek durumunda olacaksın.”

“Tamam anne, ben olacaklara razıyım, her türlü özeni göstermeyi kabul edebilirim.”

Bunlar konuşulurken Şaşkın adeta ortada dönen konuşmaların farkındaymışçasına mırıldıyor, kendisini yeni dostuna sevdirdikçe bir nebze daha mutlu oluyordu.

“Peki ssu. Sen bakacağım diyorsan, sözünü tutacağına inanıyorum ve miniği eve almanı kabul ediyorum. Mehmet eve gelince ne diyecekmiş göreceğiz. Ne diyeceğini hiç tahmin edemiyorum. O zamana kadar keyfini çıkart.” dediği anda giriş kapısından Mehmet bey’in eve geldiğini müjdeleyen o ses geldi.

Mehmet Bey ayakkabılarını çıkardıktan sonra her zamanki gibi banyoya geçti ve ellerini yıkadı.

Bir şarkı mırıldanarak mutfağa geldiğinde:

“Oo ışıl hanım, hoş geldin. Bayağı oldu seni görmeyeli. Nasılsın? Evdekiler iyi mi?”

“Evet herkes iyi Mehmet amca. Ssu iki hafta olmayınca evden dışarı bile çıkmadım denilebilir.”

Mehmet bey:

“Ama neden dışarı çıkmıyorsun kızım? Hava güzel, güneş ışığı almalısın. Çünkü D vitamini içerir,  sağlığın için gerekli bir şey. Ssu yok diye kendini eve hapsetme bir daha.” Dedikten sonra ssu’ya döndü, kızının kucağındaki pisiye bakakaldı:

“Bu kim ssu?”

“Şey baba… Yeni kızım.  Adı şaşkın. Çok tatlı, iyi huylu bir kız. Annem de çok sevmiş onu.” Dedikten sonra şşaşkın’a döndü ve:

“Kızım, babama merhaba de!”

Evladının minik bir kediyi böylesine sevebilmesi Mehmet bey’i etkilemişti:

“İsmi nedir küçüğün?”

Ssu, babasının bu kadar nazikçe karşılamasını ve pisiciği hemen kabul etmesini mutlulukla karşıladı. Heyecanla:

“İsmi şşaşkın babacığım!”

“Anladım. Nerede ikamet ediyor kızımız?”

Emine hanım:

“Ssu ona kendi odasında bakacak. Yemeğini ve tuvalet ihtiyacını bir şekilde, terasta karşılayacak. Gerekli eğitimleri verecek.”

Mehmet bey:

“Ablası bu duruma ne diyor acaba?”

Su:

“Tuğba ablam henüz bilmiyor. Bir haftaya kadar burada olur. Ne dediğini hepimiz görürüz babacığım.”

Işıl:

“Bence Tuğba abla da çok sevecektir şşaşkın’ı.”

Emine hanım:

“Seveceğinden şüphem yok ama çok titizdir o. Acaba odalarında bir kedi yaşatmayı hoş karşılayacak mı? Hep beraber göreceğiz.”

Mehmet Bey:

“Peki bakalım. Yakında görürüz ne olacağını.”

Ssu, babasının bunca yumuşak davranmasına halen şaşırmadan edemiyordu:

“Evet babacığım! Göreceğiz!” diyerek şşaşkın’ı yavaşça terasa çıkardı. Ve gülen gözlerle:

“İhtiyaçlarını gidersin yavrucak.”

Işıl şaşkın ve ssu’yu takip etti. Onlarla beraber dışarıya çıktı.

Su:

“Kanka be bu kadar kolay olacağına inanamazdım! Artık kızımın yanımda kalacağından eminim! Çok mutluyum!”

“Evet kanka! Artık dışarıda ne yapacağını bilmeden gezmek zorunda değil!”

“Onu asla bırakmayacağım!”

                Bunları konuşurken ışıl’ın gözü duvarındaki saate kaydı. Yaklaşık iki saatten beri Şaşkın için savaş veriyorlardı. Saat 5’e geliyordu.

Işıl:

“ssu, Ozan tayfasıyla buluşacaktı. Okulun bahçesinde maç yapacaklardı! Tamamen unuttum sana söylemeyi. Yanlarına geçeceğimizi söylemiştim, eğer gitmezsek bende aklı kalır. Çok merak eder.”

“Kanka bu kızı bırakıp nasıl geleyim ben? Annem bana en baştan su koyuverdin demez mi?”

“Haklısın kanka. Ben yavaş yavaş gideyim ikizimin yanına. Baturalp de orada olacaktı. Uzun zamandır görüşmüyoruz. Hem merak ediyorum diğerleri nasıl kişiler acaba… Bir bakayım.”

“Vay be, görüyor musun şşaşkın, kısmetim kapanıyor. Belki aralarından birine aşık olurdum. Yakışıklı birileri de vardır orada. Neyse başka bir güne randevu al, benim de geleceğimi söyleyiver. Ben de çocuğumla ilgileneyim.”

“Aman ssu… Ne olacak sanki; yakışıklı birileri varsa da kaçırırsan?”

“Allah Allah, belki kankan süper bir ilişkiye yelken açacaktı? Neden küçümsüyorsun?”

“Tamam tamam. Artık bir dahaki sefere inşallah. Ben şimdi çıkayım öyleyse. Görüşürüz yarın.” Dedi ve ev halkıyla vedalaştıktan sonra okula doğru yola çıktı ışıl.

                Bisikletine atladı, süzüle süzüle okulun bahçesine doğru yollandı.

Bu sırada delikanlılar maçlarını bitirmişlerdi. İki takım da kıran kırana mücadele vermişti. İki takım 1-1 berabere kalmıştı. Bir takımın golünü ozan, diğerininkini de Onur atmıştı. Baturalp ve Berk kaleci olmuşlardı. Böylelikle adil bir karşılaşma yapılmıştı. Zira bu ikili futbolda diğerlerinden fazla marifetliydi.

Çağın bisikletinden termosunu almış, kana kana su içiyordu. Hala nefes nefeseydi. Saatine baktıktan sonra:

“Gençler benim eve gitmem lazım. Bu gün babam beni görmeye gelecekmiş. Bu durum çok umurumda değilse de ebeveynlerimin boşanmış olmalarından yararlanmayı düşünüyorum.”

Berk:

“Ne yapmayı düşünüyorsun? Söyle ben de yapayım.”

Çağın:

“Aslında senin de yaşamadığın bir durum değildir. Birbirleriyle konuşmuyorlar ve babam, annemin bana ne kadar harçlık verdiğini bilemez. O yüzden babamdan yüklü miktarda para koparabilirim. Bunun dışında pek bir amacım yok.”

Ozan:

“Amma da acımasızsın çağın.”

“Beni yarım yamalak büyütürlerken düşünselerdi. Tüm hayatım kendi derdimden ibaret. Sizden başka kimsem yok benim.”

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder