30 Eylül 2020 Çarşamba

IŞILilk genclığim

Annesi, Ozan’ın küçüklüğünü ve bu haline gelmeden önceki günlerini gözlerinin önünden geçirdi. Gülümsedi ve sessizce:

“Görüşürüz Ozancık.” Dedi.

 

Ozan önce bisikletini alacak oldu. Birden koşarak gidip oyun başlamadan ısınmış olsam daha iyi olur diye düşünerek apartman çıkışına doğru yöneldi. Kapıya ulaştığında, dışarıda kapının açılmasını bekleyen, ellerinde birkaç tane erzak dolu poşet olan kapıcı eşi Mukaddes Hanım ile karşılaştı. Hemen kapıyı açtı.

Mukaddes hanım:

“Teşekkür ederim evladım.”

“Rica ederim Mukaddes Teyze.” diyerek kadının ellerindeki poşetleri aldı. Hızlıca 15-20 metrelik koridoru yürüdü ve koridorun sonundaki merdivenlerden indi. Kapıcı dairesinin önüne gelir gelmez poşetleri yere bıraktı ve geri döndü. Merdivenleri henüz inmiş olan Mukaddes hanım’la tekrar karşılaştı:

“Teyzeciğim poşetleri kapının önüne bıraktım.”

“Sağ olasın oğul. Buyur gel, sana içecek bir şeyler ikram edeyim olmaz mı?”

“Sen sağ ol Mukaddes teyze. Teşekkür ederim ama şimdi acil çıkmam lazım. Başka bir zaman inşallah.”

“Peki oğul, ne zaman müsait olursan buyur gel e’mi?.”

“Eyvallah teyze. Selametle!”

İki sene evvel oğlunu kanser sebebiyle yitirmişti Mukaddes Hanım. Analığının baharındayken, kursağında kalan oğul sevgisi her an yüreğindeydi. Ölen oğlunun gözleri de ozan’ınkiler gibi yemyeşildi. Belli ki, ozan’a her baktığında oğlunu hatırlayıp mutlu oluyordu. Acı bir tebessümle aklında gezinen hatıralara, oğlunun anısına o anlık veda etmesi gerektiğini düşündü. Zira akşam yemeğini pişirmeye başlamalıydı. 

Ozan merdivenleri koşar adımlarla çıkarken apartmanın duvarındaki saate gözü takıldı. Maça neredeyse 15 dakika gecikmişti bile!

“Şimdi istediğim takımda oynayamayacağım.” diye kendisine sitem etti bir an. Ama kısa sürede olayı olgunlukla ölçüp tartmaya başladı. “Hiçbir şey için geç değil. Eğer yeterince özen gösterir ve sistem kurmayı becerirsem, başarısız olacağına inandığım bir takımın kazanmasına bile kendim sebep olabilirim. Her şey benim elimde.” Diyerek hızlıca bisikletinin yanına gitti. Artık, daha fazla zaman harcamamalıydı. Bir şarkı mırıldana mırıldana bisikleti apartmandan çıkarttı. Doğru, okulun bahçesine yollandı.

Oraya vardığında yaklaşık on delikanlı yere yakın bir duvarda oturuyordu, bir tanesi de ayaktaydı, dizinde top sektiriyordu. Ozan’ı görünce yavaş yavaş ayağa kalktılar. Aralarındaki en kısa boylu olan genç:

“Hiç gelmeseydin kanka! Biz burada bizi sattığını düşünüp, sabaha kadar beklerdik. Hiç sorun olmazdı!”

Ozan arkadaşının kızmasına daha fazla fırsat bırakmadan:

“Baturalp, geçen hafta beni nasıl kandırdığını, yolun ortasında sap gibi bıraktığını ve sabah sabah, o rahat yatağından kalkmayı göze alamadığını unutmuş olsaydım, inan senden özür dilemek isterdim. Ama etme bulma dünyası diyorum ve sözü diğer arkadaşlara bırakıyorum.” diyerek gülmeye başladı. Devam etti:

 “Ayrıca hepinizden özür diliyorum, gecikmek istemezdim ama elimde olmayan nedenlerden ötürü geç kaldım.”

Çağın adındaki uzun boylu esmer genç:

“İçim burkuldu ozan! Neydi elinde olmayan durum? Çok merak ettim.”

Baturalp:

“Aman ne olacak ki… Annesi ya da kardeşi yardım istemiştir. Ozan da bırakıp çıkamamıştır bence. Bu sebeple bizi yarım saati aşkın bir süreden beri burada tutuyordur.”

Ozan baturalp’e baktı ve tebessüm ederek kafasını çevirdi.

Berk ismindeki arkadaşları:

“Yahu saçma saçma konuşacağınıza maça başlasaydık, şimdiye ikinci yarıya giriyorduk!”

Haluk:

“Adam haklı beyler. Haydi başlayalım.”

Ozan bisikletini ağaçlık ve sahayı birbirinden ayıran korkuluklara dayadı, koşar adım geri geldi. Çocuklar halen fısır fısır bir şeylerden bahsediyor, lakin bir yere varamıyorlardı.

Haluk:

“Tamam işte, bu günlük dağılımı ben yaparım. Takımları ben kurarım. Beğenmezseniz değiştiririz.”

                Baturalp bahçe kapısına doğru bakıyordu:

“Ooo bakın! Beklenmeyen bir misafir geliyor!”

 

 

*************

Işıl arkadaşına kavuşmanın mutluluğuyla oraya niçin aceleyle gittiğini unutmuştu bile. Su, arkadaşının koluna girdi ve odasına doğru çekiştirmeye başladı. Işıl telefonda olanları birden hatırladı. Ve o heyecanı düşündükçe neler göreceğini çok merak ediyor, bir yandan da sessizce kıkırdıyordu. Su yavaşça odasının kapısını araladı. Işıl hemen onun başının üstünden içeri bakmaya çalıştı.

Su kedinin nerede olduğunu anlayamadı:

“Pisipisii! Şaşkıın! Neredesin bebeğim?”

“Ben varım diye mi çıkmıyor acaba?”

“Zannetmem. Oyuncu bir tip olduğu için her an garip bir yerlerden fırlayabilir. Belki de sadece uyukluyordur.”

“Umarım çabuk çıkar! Çok merak ediyorum ben onu!”

“Şaşkııın!!”

“Pencere tarafında bir hareketlenme var sanki!”

Yavrucak yere kadar uzanan perdelerin arasına kıvrılmış, yatıyordu. Işıl sevgi ve heyecanla bakakaldı küçük kediye. Sanki o kadar uzaktan bile sevildiğini anlamış gibi mırlamaya başladı Şaşkın.

Işıl hayranlıkla:

“Bu kadar parlak tüyleri olabileceğini hiç düşünmemiştim.”

“Hem çok güzel hem de çok akıllıdır benim bebeğim.”

“Umarım annen gitmesi için yaygara çıkarmaz. Bu pisi burayı çok sevmiş belli ki…”

“Sorma be kanka… Benim de içime dert oluyor o konu.”

İkili, düşünceli gözlerle Şaşkın’a bakarken, birden Emine Hanım mutfaktan kızına seslendi:

“Kimmiş gelen?”

Su birden ne yapacağını şaşırdı ve Şaşkın’ın üzerine bir şeyler örttü. Annesinin gelip gelmediğine bakmak için kapıyı araladı. Neyse ki ortalıkta görünmüyordu. Annesinin tekrar bağırmasını engellemek için:

“Işıl geldi anne! Şimdi mutfağa geleceğiz!”

Emine Hanım:

“Ooo hoş gelmiş benim üçüncü kızım!”

Su arkadaşına doğru eğildi:

“Işıl,  şu anneme biraz bakar mısın? Buraya gelmesin. Sen onun yanına gitmezsen o buraya gelecek.”

“Tamam, giderim de, annenden en fazla yarın sabaha kadar saklarsın bunu burada.”

“Tüm olasılıkları biliyorum Işıl. Gerçekten biliyorum. Haydi, git sen içeriye.”

Işıl başını salladı, Şaşkın’ı düşünerek çıktı odadan ve yürüdü hızlıca. Tam mutfağın yanına vardığında Emine teyzesi acele ederek kapıdan çıktı. Işıl’ı görünce gözlerinin içi güldü.

“Şükürler olsun kavuşturana! Ben de senin yanına geliyordum. Ne yapıyorsun kızım? İyi misin?”

“İyiyim teyzem. Her şey yolunda. İyi olmayan ne var bakayım… Eh işte senin kızını özlemiştim, ona da kavuştum sonunda. Koskoca iki hafta neler yaptın bensizken?”

“Sorma canım. Mehmet amca’na yemek yaptım, ütüyle uğraştım. Her ev hanımı gibi zaman geçirdim. Kendime değişik işler aradım. Kimi zaman buldum kimi zaman bulamadım. Aaa unutuyordum! Gel bak sana bir şey göstereceğim. Çok beğeneceksin.”

“Ne göstereceksin teyze?”

“Şşt sessiz ol ve beni izle. Su görmesin.”

Işıl sessizce takip etti emine teyzesini. Oturma odasına geçtiler. Emine oradaki balkon kapısını açtı. Bir sağa, bir sola baktı. Başını iyice uzattı. Belli ki aradığını bulamıyordu.

“Ne arıyorsun ki?”

“Çok tatlı bir kızım daha oldu üç gün evvel. Ona bakıyordum. Şu an balkonda değil. Şaşırdım doğrusu. Nereye gider ki ufacık boyuyla?”

“Küçük bir kızın daha oldu demek?”

“Evet. Bir görsen! Dünya güzeli ablası! Karnında kalp şeklinde bir beyazlık var, gerisi kapkara! Uzunca tüyleri var!”

“Anladım emine teyze. Minik bir pisicik bu. Öyle değil mi?”

“Evet canım. Gelsin de, tanıştırırım seni.”

Işıl olanı biteni anlamaya çalışıyordu. Annesi acaba niçin ssu’ya söylemek istemiyordu?

“Anladım emine teyze. Ama niçin su bilmesin diyorsun?”

“Çünkü kediyi görünce illa evde dursun diyecek. Sonra tartışmalar çıkacak.”

“Sen de o kadar sevmişken, evde durması belki çok sorun olmaz. Bu konuyu etraflıca konuşmanız lazım. Ben içeri gireyim teyze. Şimdi huysuzluk yapar kızın, nereye gittin diye.”

“Tamam yavrum gir içeri haydi.”

Işıl hızlı adımlarla ssu’nun yanına geçti. Kapının yanına geldiğinde kızı ve Şaşkın’ı korkutmamak için yavaşça kapıyı tıklattı. Açtığında kedicik ssu’nun kucağında şımarıyordu. Yuvarlanıyor, dönüyor, mırıldıyordu.

“Olanlara inanamayacaksın ssu!”

“Ne oldu?”

“Annen balkonda-“

Bir an duraksadı ve Şaşkın’ın göbeğine baktı. Tam da orada kalp şeklinde ufak bir beyaz tüy kitlesi vardı!

Su merak içerisinde ne olduğunu sordu. Işıl:

“Kanka annen bu minik kızı senden önce bulmuş. Çok da sevmiş.”

“Nee!”

“Evet, tek sorun onun nerede yaşayacağına karar vermek.”

Su:

 “Benim koynumda yaşar!” dedi ve hemen ayaklandı. Annesinin razı olduğunu düşünmeye başladı. İkna etmek o kadar da zor olmayacaktı.

Işıl:

“Ne yapıyorsun kanka! Annen bir yorum yapıncaya kadar sen tepki vermemelisin. Şu an yana döne Şaşkın’ı arıyor! İçeride durmadan bir kapı açılıp kapanıyor. Sanırım sürekli balkona bakıyor.”

“Evet. Beni de çıkardı dışarıya, bir şey göstermek için. Ancak sana bahsetmememi söyledi. Çünkü eve almak isteyeceğini düşünüyordu. Eve alamayız dedi.”

“Aa! Neden alamaz mışız?”

“Onu artık siz aranızda halledersiniz kanka. Umarım kabul eder. Ama çok meraklanıyordu. Yeni kızının nereye gittiğini hiç tahmin edemedi.”

“Bu pisicik huysuzlanmaya başladı. Sanırım biraz daha çıkarmazsam odaya pisleyecek.” diye gülerek eğildi. Perdelerin arasında gezinen şaşkının boynunu okşadı.

“Haklısın Su. Bu hayvanın hem o tür bir ihtiyacı var hem de yakında karnı acıkacaktır.”

Bir an evvel emine hanım’a haber vermek gerekiyordu ki, kadıncağız daha fazla meraklanmasın ve Su pisicikten ayrılmaktan daha fazla korkmasın.

“Haydi, işimize bakalım öyleyse.” diyerek eğildi ve Şaşkın’ı kucakladı.

 “Bence de doğru olan bu. Korkunun ecele faydası yok kanka. Eninde sonunda öğrenecek.”

“Ben de böyle düşünüyorum ama annemin sinirlenme ihtimalini her zaman hesaplayamam sanırım. Başımıza gelecekleri yaşamamız gerek. Ne olacaksa olsun. Haydi mutfağa!”

İkili yanlarına Şaşkın’ı alarak mutfağa doğru yollandı. Emine hanım yüksek sesle şarkı söylüyor, diğer taraftan da küçük, siyah kürklü kızını bekliyordu. Gözleri balkonda hep onu arıyordu.

 

Berk okul bahçesine ansızın gelen dostuna doğru yürüdü. Volkan iki aydır yazlıklarında, ege bölgesinde bir şehirdeydi. Turkuvaz rengi gözleri, bronzlaşmış teniyle birleşince tam bir erkek güzeli olmuştu genç.

Berk:     

“Tam zamanında geldin, şanslı yaratık!”

Volkan’ın keyfi yerine gelmişti:

“Ne şanslısı? Özledim sizi, gel bir sarılayım.” Diyerek arkadaşının boynuna sarıldı. Bu arada diğer gençler de yavaş yavaş berk ve volkan’ın yanına doğru gittiler. Volkan tüm arkadaşlarına sırayla sarıldı birer defa. Sonra berk’in yanına, diğerlerinin karşısına geçti:

“Neden şanslıymışım ben gençler? Bu berk yine bir şeyler söyledi, heyecanlandırdı beni.” Dil çıkardı ve Berk’in saçlarını karıştırdı. Berk:

“Ya volkan, yapmasana! Boyun uzun diye kendini şanslı sanıyorsun ama sana saldırırsam, benden kurtulamazsın!  Benim kadar hızlı koşamazsın!”

“Tamam yahu abartacak ne var, biraz oynadım saçınla. Hemen savaş ilan edeceksin. Kardeşlik öldü mü?” Dedi. Sonra diğerlerine döndü ve neler yaptıklarını sordu. Kız arkadaşı İdil’in okulun bahçesine gelip gelmediğini sordu.

Baturalp:

“Ooo gelmez mi hiç? Yanına da birkaç arkadaşını almış, geziyor sürekli. Senin hatun iyi, güzel de ben olsam bayağı tepki gösterirdim. Ne o erkeklerle filan gezmeler, gereksiz bir yakınlık…”

“Nasıl birisinden bahsettiğine bağlı. Yanında gezen kişi amcasının oğlu da olabilir.”

Baturalp:

“Amcasının oğlu demek. Anladım. Belki odur belki başka bir yakın arkadaşıdır. Yakında anlaşılır.”

“Aldatmaz benim sevgilim. Hem tut ki aldattı. Bu durumda beni yaralayabilir mi sence dostum? Biri gelir, biri gider.”

“Çok iddialısın volkan. Ama bir düşünsene, bu şekilde yara almak için hem fazla gençsin, hem de fazla güzelsin. Namın sarsılır.”

“Dostum hiçbir kız beni yaralayamaz. Belki biraz üzer ama yakın zamanda toparlanırım. Hayat bana güzel. Bir kız için oturup ağlamayacağımı biliyorsun!”

“Bu kadar büyük konuşma volki. Bir gün öyle çetin bir cevize rastlarsın ki, olacaklara sen bile inanamazsın.”

“Beni benden alacak hatunu analar doğurmadı henüz. İçimde bu konuda bir endişe yok. Benim baş edemeyeceğim, etkileyemeyeceğim kız yoktur. Bu gözlere kim dayanabilir? Olabilecek en zor hatun İdil’di. Onu bile tavladım ben, hem de benden yaşça büyük olmasına rağmen. Lakin ısrarla aldatabilir ya da üzebilir diyorsan, bir gün bana bunu yaparsa ben de ona göre davranırım. Ödeşiriz.”

Maç yapılmasını bekleyen Haluk artık çileden çıkmak üzereydi:

“Beyler ya 5 dakika içerisinde oyuna başlayalım ya da ben eve gideceğim. Asabımı bozmaya başladınız!”

Ozan haluk’un sakinleşmesi için:

 

 benim cildim puruzsuzdur.

kolajen destekli aloe vera jel kullanirim ve arnavut kremi.tavsiye ederim.


gozlerimde morluk yoktur. bundandir.  gunes  gozlugu sadece sevdigimdendir. f y i.

26 Eylül 2020 Cumartesi