31 Ocak 2021 Pazar

Happiness Frequency: Serotonin, Dopamine, Endorphin Release Music, Release Negativity music


 









 

ışıl

 

 

-----------------------------------------------------------------------------------------------

                Birkaç hafta sonra, bir sabah ssu telefonla ışıl’ların evini aramıştı. Kısa bir konuşma yaptıktan sonra Suzan Hanım ışıl’ı uyandırmak için odasına geçti.

“Kızım telefonda ssu var. Uyanman gerekiyormuş.”

“Saat kaç anne?”

“9:30 suları. Haydi kalk. Sesi biraz üzgün geliyordu.”

Işıl arkadaşına kötü bir şey oldu diye hemen ayaklandı ve telefona koştu.

Işıl:

“Kanka iyi misin?”

Su:

“İyi sayılırım kanka. Sadece beklenmedik durumlar oldu.”

“Meraktan çatlatmasana kanka!”

“ Biliyorsun şşaşkın’la her şey iyiydi. Ailece gayet güzel zaman geçiriyorduk…”

“Kaçtığını söyleme bana!”

“Hayır kanka. Kaçmadı ama ayrılık yolu görünüyor.”

“Neden!”

“Ablamın kedi tüyüne karşı alerjisi varmış!”

“Nasıl olur? Şaşkın’la aynı odada kalmaya başlayalı iki haftayı geçti. Daha yeni mi anlaşılıyor?”

“Arada sırada nefesi tıkanıyordu ama bu boyutta bir şey olduğunu düşünmedik biz. Dün gece nefesi iyice tıkandı, acile kaldırdık. Sonra tetkikler yapıldı ve karar kılındı; kedi tüyüne karşı hassasiyeti varmış.”

Işıl şaşkınlık içerisinde:

“E ne olacak şimdi!”

“Yine bir iki ay önceki gibi terasta yaşaması gerekecek. Ama içimde bir huzursuzluk var, çünkü şimdi şşaşkın küçük bir bebek değil. Biraz daha ayaklandı, sürekli hareket halinde. Ben de sabahtan beri sürekli onun yanında dışarıda oturuyorum başına bela açmasın diye.”

“Ben bir iki saate size gelirim kanka. Duruma bir el atılmalı.”

“Atılmalı atılmasına ama… Çok da umutlu değilim ben. Tek derdim; kızımı sokaklara bırakmam gerekiyor.” Dedi ve burnunu çekmeye başladı. Bu durumdayken daha fazla konuşmak istememesi normaldi.

Işıl:

“Üzülme kanka. Yapabileceğimiz her şeyi yapalım. Eğer başarısız olursak, o zaman ağlarız. Umutsuz olmadan zavallıyı oynamayacağız. Bu hayatta beklemediğimiz birçok şey gerçeğe dönüşebilir.”

Su:

“Haklısın kanka. Gel hadi bekliyorum.”

“Ağlamayacaksın değil mi?”

“Seviyorum seni kanka. Merak etme beni.”

                Işıl’ın morali de oldukça bozulmuştu. Hem duruma sinirlenmiş, hem de çok sağlam bir çözüm bulması gerektiğine inanmıştı. Belli ki ssu şu anda mantıklı düşünemeyecek bir haldeydi. Onun şşaşkın’ı ne kadar çok sevdiğini biliyordu. Keza kendisi de çok seviyordu ve onu sokaklara bırakamazlardı. Elinden gelen her şeyi yapacaktı. İşe dostunu ayağa kaldırmakla başlayacaktı.

                Bir bardak meyve suyu içti ve yola koyuldu. Evden hızlıca çıktı.  Bisikletine atladığı gibi soluğu Su’larda aldı. Kapıyı açan Emine teyzesi:

“Hoş geldin Işıl. Bu gün biraz keyifsiziz senin de tahmin edebileceğin gibi.”

“Evet teyzeciğim. Ben de sizinle aynı şeyleri hissediyorum.”

“Tahmin edebilirim kızım. Su dışarıda şşaşkın’ı kucağına almış, ağlıyordu en son baktığımda.”

“Biz konuştuktan sonra daha fazla ağladığını sanmıyorum emine teyze. Tuğba abla nasıl?”

“O bir şeyler atıştırdı ve geri yattı. İyi yani. Ayaklandı bile.”

“Neyse ki her şey yoluna giriyor.”

“Giriyor kızım. Lakin herkes çok üzgün. Tuğba da olanlara anlam veremiyor, bir iki hafta sapasağlam kalıp da son anda böyle bir durum yaşaması... O da ağladı bir sürü. Şaşkın’ın gitmesini hiç istemiyor.”

“Anlayabiliyorum teyzeciğim. Yapabilecek her şeyi yapmadık daha.”

“Kızım her şeyi hesaplamamız lazım. Düşünüyorum da, kışa ne kaldı şunun şurasında… Biz bu kediciğe idareten kalacağı bir ev yaparız, orada yaşamasını isteriz ama yeterince ısınamaz biliyorsun.”

“Isınamaz teyze. İşte bu yüzden…”

“Bu yüzden ne?”

“Ben şansımı deneyeceğim emine teyze.”

“Suzan onu eve almana izin versin diye mi?”

“Evet teyze. “

“Ben çok şans vermiyorum ama dene bakalım.”

“Neden vermiyorsun ki?”

“E kızım, sizin böyle bir yeriniz yok diye biliyorum. Bu kadar büyük bir teras yani.”

“Şaşkın eğer öğrenirse bahçeye çıkmayı bile becerebilir, tuvalet ihtiyacını o şekilde karşılayabilir. Hem bu kadar büyük olmasa da bir balkonumuz var arka cephede. Orada Şaşkın’a yer yapılabilir.”

“Umarım istediğin gibi olur her şey güzel kızım.”

“Umarım teyzeciğim. Ben terasa çıkayım.”

“Haydi geç terasa, oturma odasındaki kapının önündeler. Sallanan koltukta oturuyorlardı.”

                              

 

 

               

 

Işıl bir an için kafasına sorular koyan sözlerin açıklamasını tam olarak çözmüştü. Bundan öte sorgulanacak hiçbir şey yoktu.

18 Ocak 2021 Pazartesi

sebep


ben ms hastasıyım ve hiç durmayan bir başdönmem var. odaklanma problemim oluyor.


 

13 Ocak 2021 Çarşamba

transandental medıtasyon

 sandalyeye otur
dik ol
kol bacak çapraştırma
yani bacak bacak ustube atma
gozlerini kapat
içien 20 dk boyu ohm ohm diye zikret
bi yerde zihin sıfırlanir
ne zikredersin ne düşünürsün
orasi varoluş noktasıdır
bi sabah bi akşam yap
20 dk şart diil
maximum
ve düşüncelerni durdurma
herseyi dusun
seni yoran, üzen şeyleri
öyle silersinps; ama her insanin ozel mantrasi olur ohm gibi. bunu ogrenecek paraniz varsa alin. bende var.

bana 10 tl bile indirim yapmayan hocalara  selam olsun.

bir gun bana evrensel mantrayi ogretip, paylasmami soyleyen bir hocayi daha cok dinlerim.

1000 liraya kendi mantrami almistim. bu evrensel mantra aynı derecede temizler
binlrce lira kazanmalarını engeller

ki ben tekniği  veriyorum,sadece yarasın diye.



ps; ama her insanin ozel mantrasi olur ohm gibi. bunu ogrenecek paraniz varsa alin. bende var.

bana 10 tl bile indirim yapmayan hocalara  selam olsun.

bir gun bana evrensel mantrayi ogretip, paylasmami soyleyen bir hocayi daha cok dinlerim.

1000 liraya kendi mantrami almistim. bu evrensel mantra aynı derecede temizler
binlrce lira kazanmalarını engeller

ki ben tekniği  veriyorum,sadece yarasın diye.




kendiniz olma alışkanlığını kırmak

 https://www.youtube.com/watch?v=tmCi-iqCzU8

12 Ocak 2021 Salı

diş eti kabaması

bunu nereden öğrendim bilmiyorum ama bir süredir bu sorunu yaşıyordum. kuru karanfil olan baharatı ağzımda eritip, çiğneyerek tamamen geçirdim.

bunu kullanan bir diş hekimi de kullandıklarını söyledi. deneyiin. bunu nreden öğrendim bilmiyorum ama bir süredir bu sorunu yaşıyordum. kuru karanfil olan baharatı ağzımda eritip, çiğneyerek tamamen geçirdim.

bunu kullanan bir diş hekimi de kullandıklarını söyledi. deneyin.

10 Ocak 2021 Pazar

Beyin Gücünü Artırın

 sadece duyacaksiniz.

tesla'nin dedigi gibi varolusu anlamak icin titresimi ogrenin.

muzik guclu bir titresimdir.

https://www.youtube.com/watch?v=acQS2Fef8tU

olumlaamalar

https://www.youtube.com/watch?v=oIK1DGvk2U4

deneyin. 

secin ctr'l+c yapip kopyalayin

ctrl++v ile  yapistiron ve browserda    aratom..

8 Ocak 2021 Cuma

ışıl 45 50

 

Onların yanına doğru bisiklet süren Işıl'ın geldiğini anlamamıştı volkan. Bildiği tek prenses Işıl'dı ama bu kadar erken bir vakitte dışarıya çıkmazdı. Arkadaşlarının da haberi yoktu ki Volkan'ın hislerinden. Yoksa belli mi etmişti? Hayır, hayır. Bu olamazdı. Onların kesinlikle böyle bir şey düşünme ihtimalleri yoktu. Peki, neden Işıl'dan bahsediyorlardı sanki okulun bahçesindeymiş gibi?

Işıl:

"Selam gençlik."

                Volkan içindeki allak bullak düşüncelerin arasında sıkışıp kalmıştı. Onu karşısında görünce oldukça şaşırdı.

Ozan:

"Sen bu saatte buralara iner miydin prenses? Saat daha 3 bile değil."

Batu:

"Sana ne be!"

Volkan turkuaz rengi gözlerini Işıl'ın kara gözlerine odaklayarak konuştu:

"Hoş geldin, sefalar getirdin prenses."

Işıl:

"Annem yufka almamı söyledi. Ben de şuracıkta bir yerden alacağım. Öncesinde size bakayım dedim."

Batu:

"Sen hiç uğraşma istersen Işıl, Ben alayım, Suzan Teyzeme de bir bakıp geleyim bence. "

Volkan içinden: "Gitme be Işıl! Kal!"

Işıl:

"Eh iyi o zaman hamur işini de sen yaparsın Batu?"

Batu:

"Saçmalama prenses! Sanki sen mi yapacaktın!"

Işıl:

"Pek tabi ben o evin kızıyım. Canımın istediği ıspanaklı böreği yapmayı öğretecekti annem."

Ozan:

"Yaşadık desene!"

Işıl:

"Ee artık Batu'nun ellerinden yiyeceğiz. Yaşar mıyız, ölür müyüz göreceğiz."

Batu:

"Saçmalama prenses, çamaşır suyu dökmeyeceğim içine."

Volkan:

"Ki ben hiç sanmıyorum, Suzan Teyzemin Batu'ya yemek yaptıracağını. "

Sonra birden bire Işıl'a dönerek:

"Prenses sen de kal işte burada. El kızartmaca oynayalım seninle. Bir de söz verdiğin gibi bilek güreşi yapalım."

Bu planlar Işıl'a eğlenceli gelmiş olsa da, annesine söz verdiği gibi börek yapması gerektiğini düşünüyordu:

"Yahu tamam da annemi yalnız bırakmak istemiyorum Volkan."

Volkan:

"Sen şimdi beni yalnız bırakma, ben bir konuda sana akıl danışacağım. Lütfen kal."

Ozan:

"Evet prenses, yolla Baturalp'i sen. Sonra şu Volkan'ın kız derdine bak."

Volkan içinden "Işıl'ın o gözlerini hangi kızın varlığıyla unutabilirim ki..." diyerek başıyla onay verdi dostuna.

Işıl:

"Peki öyleyse, git batu. Börek yapmayı da sen öğren, bana anlatırsın. Ben de sonra senden öğrenirim."

Batu:

"Şu Volkan'ın kız dertleri de beni öldürecek! Işıl, Ozan beş dakikaya annenizi arayın, davetsiz misafir olmayayım. Kızı yerine benim gideceğimi söyleyin."

 

Ozan:

"Tamam moruk. Bas git haydi. Geç kalma."

                Batu başını sallayarak bisikletine doğru hızlıca yürüdü. O gözden kaybolur kaybolmaz Volkan:

"Işıl, şimdi ben senin Su ile ilgili güzel şeyler düşünüyorum."

Ozan:

"Oha Volkan iyice sapıttın sen de!"

Işıl duydukları karşısında birden şoke olmuştu:

"Ciddi misin Volkan?"

Volkan içten bir kahkaha attı ve:

"Şakaydı prenses. Sadece Batu'nun kafasını biraz dağıtması gerekiyordu. Ondan sizin görevlerinizi değiştirmek istedim."

                Işıl Batu'nun tavırlarında bayağı durgunluk sezmişti lakin konduramamıştı. O her zaman gülmeliydi! Volkan'ın söyledikleri karşısında ister istemez meraklanmıştı.

"Neyi var peki? Ailesiyle ilgili bir sorun yok değil mi?"

Volkan:

"Yok canım, ailesel bir dert değil. Bir çeşit iftiraya maruz kaldı kardeşimiz..." dedi ve en ince ayrıntısına kadar olanları, kimlerden şüphelendiklerini anlattı.

Işıl:

"Bu yaşta, bu kadar kin, nefret olması normal değil. Resmen iftiradır bu yaptıkları."

volkan:

"Haklısın ama böyle bir hayat yaşamak isteyen aptallara ne yapabilirsin ki? Sanki Batu'ya verdikleri zararla bitecek olay. Yarın bir gün, Batu suçluyu öğrenecek ve açık savaş başlayacak. O zaman da uykularından olacaklar. Her an bir darbe bekleyecekler. batu yalnız değil, kimbilir hangimiz onlara bunun cezasını ödetecek."

ışıl:

"Boşuboşuna her an sizden bir felaket haberi bekleyeceğim yani, öyle desene..."

Ozan dondurma almak için okulun karşısındaki büfeye gideceğini söyleyerek duvardan indi.

volkan:

"Yok canım Kanlı savaşlar olmayacak merak etme. Sadece psikolojik."

Işıl:

"Umarım dediğin gibi olur volkan. Hiçbirinize bi zarar gelmesini kaldırmaz yüreğim."

                Bunu duyan volkan ne diyeceğini şaşırdı. Daha dün bir bu gün iki diyerek Işıl'n hayatında çok fazla etkisinin olduğunu düşünmüyordu aslında.

"Mesela hangimizden bahsediyor olabilirsin?"

"Her birinizden."

"Ozan ve Batu haricinde kim yani?"

"Saçmalama volkan. Sen de Haluk da Berk de hayatımın bir parçası oldunuz artık. Hepiniz dediysem, cidden hepiniz."

Volkan ne diyeceğini bilememişti. Çünkü kendisi için Işıl kimseyle bir tutulamazdı. Lakin Işıl için durum pek öyle değildi anlaşılan. Herhangi arkadaşları gibiydi volkan da. Tabi ki seviyordu onu ama Haluk'u nasıl seviyorsa öyle.

Volkan:

"Anladım..."

Işıl:

"Neyi?"

"Hepimizi seversin ve zarar gelmesini istemezsin."

Işıl Volkan'ın niçin durgunlaştığını anlamamıştı. Son konuşmalarında, Işıl'ın yüzüne bakmamıştı bile.

"Evet, hepinizi ayrı ayrı seviyorum volkan."

"Nasıl yani?"

"Tabi ki yerleriniz ayrıdır."

"En yeni ben olduğum için, sana en uzak da benim sanırım."

"Hayır. Aslında Haluk'u yıllardır bilirim ama seninle paylaşımım daha çoktur. Onunla çok daha az konuşmuşuzdur en azından. Şöyle düşün; onunla birkaç aydır olan münasebetime seninle iki günde ulaştık. Daha bilek güreşine bile duracaksın benimle! Haha! Neredeyse evlenmeye bile karar veriyorduk! Unuttun mu?

Volkan ışıl'a döndü birden:

"Güzel olmaz mıydı?" dedi. Sonra bu sözünü nasıl kıvırtacağını bilemedi. Işık hızıyla kafasından senaryolar üretmeye başladı.

Işıl tam olarak anlamamıştı. İçinden bir sürü düşünce geçiyordu.

"Evlilik konusunda mı bu sözü sarf etmişti yoksa?"

"Saçmalama" dedi sonra. "O İdil'le beraberdi ve eğer biriyle gelecek planı varsa, onun gibi bakımlı ve gösterişli biriyle olmalı. Volkan çok göz alıcı bir delikanlı ve onun etkileneceği gibi biri olmadığımdan eminim. Semtte herkes tanıyor çocuğu. Ben çarşıya bile apartman aralarından giden silik biriyim."

 

                İkisinin kafası da allak bullak olmuştu bir anda. Sonra Volkan bir şeyleri saklamak istiyorsa, bazı konuşmalarını düzeltmesi gerektiğini düşündü:

"Berk'i merak ediyorum aslında. Annesi ve babası ayrıldı. O çocuğun aile özlemi çok derinlere kadar uzanıyor."

Işıl:

"Benim anlamadığım; bu çocuk annesiyle de babasıyla da iyi anlaşıyor, görüşüyor. Kimin ne derdi olabilir daha fazla?"

Volkan:

"Keşke öyle basit olsa prenses. Anne ve babası şiddetli geçimsizlikten boşandı. Berk'in ağabeyi Burak buradan kaçtı. Annesi babalarına karşı öyle büyük bir düşmanlık besliyor ki, çocuklarının da ona cephe almasını bekliyor. Berk ise Burak ağabey gibi yapamaz, kaçamaz. hem anne, babasını özler hem de yalnız kalmaktan korkar. Bizden kopamaz. Yani bazen evlat gibi onun derdine düşeriz hepimiz."

Işıl:

"Anlıyorum sanırım. Umarım onun için hayat bir şekilde biraz daha kolay olur."

Volkan:

"Hepimiz aynısını diliyoruz onun için." dedi ve hemen bıraktığı soru işaretlerini temizleme çalışmalarına başladı:

 

Hemen bunun akabinde toparlaması gereken eksik sözlerini düşünerek:

"Hem alt edeceğim seni, hele bir bilek güreşi yapalım. Çok güzel olacak haha!`

**

Birkaç saat boyunca ozan, ışıl ve volkan top oynadılar, gayet güzel zaman geçirdiler.

 

Artık top peşinde koşmaktan yorulup duvarlarına oturmaya gittiler. O anda oraya 3 kişilik bir kız arkadaş grubu

girdi.

Bu kızlardan biri Özge, oldukça sportifti ve sade bir güzelliğe sahipti.

Merve ve Buse ise biraz daha yaşlarından büyük görünmeye çalışıyordu. Buse'nin saçlarında sarı, Merve'ninkinde ise kırmızı boya vardı.

 

                Onlar okulun bahçesine girer girmez aşağı kapıdan da çağın girmişti. Oraya varır varmaz:

 

"Baturalp yok mu?"

 

 

Ozan:

 

"Merhaba Çağın, hoşgeldin. Biz de seni görüğümüze çok sevindik."

 

Çağın:

 

"Yahu tamam Ozan. Merhaba. Batu'yu gören oldu mu?"

 

 

                O arada, bahçeye gelen 3 kız yüksek sesle kahkahalar atıp iyiden iyiye dikkat çekmeye çalışıyorlardı. Kendi aralarında bir Volkan'a, bir Işıl’a bir de ozana bakıp fısır fısır konuşuyorlardı.

 

Ozan:

“Batu daha gelmedi. Önce babasının yanına uğraması gerekiyormuş. Sonra mutlaka gelecekmiş.

 

Çağın:

“Zaten bir kere de lazım olduğunda buralarda olsa şaşarım.”

 

Ozan:

“Yahu ne oldu? Ne bu telaşın?”

 

Çağın:

“Sorma kanka ya, bu batu’nun bir arkadaşı var. Çok hoş bir kız. Melek mi melike mi ne ismi. Ben dün onu gördüm mahzen kitabevinde. Yanında da iki arkadaşı vardı. Kızlar benimle muhatap olmaya çalıştılar. Sonra çekindiler gibi. Sürekli fısır fısır bir şeyler konuşuyorlardı. Bir ara bana doğru yürüyecek oldu Batu'nun arkadaşı, sonra son anda karar değiştirdi ve arkadaşlarını iterek çıktı gitti dükkândan. Dünden beri onu düşünüyorum.”

 

Ozan:

 

“Bir şey mi diyeceklerdi acaba?”

 

“Ben de anlamadım. Özellikle hangisinin ne derdi olduğunu… Sadece batuo kızla takılırdı. Onu tanır, derdini sorar diye onu arıyorum.”

 

Bu konuşmalardan tam anlayamadığı kısım, Çağın’ın bu gizemli kızla ilgili ne düşündüğüydü. Belli ki çağın konu hakkında çok fazla konuşmayacaktı lakin, ozan bu geçimsiz ve kimseyi beğenmeyen arkadaşının bu kızla ilgili hislerini öğrenmek istiyordu:

“Her neyse, belki seninle ilgileniyordur hem. Yani kızlar daha çekingen olur ama aklı sendeyse er geç çıkar ortaya durum. Sen böyle bir şeye nasıl bakarsın ki? Güzel de bir kız anladığım kadarıyla.”

 

Derken ışıl onların tam önünde bisikletle durdu:

“Ozan ben eve gidiyorum. Annem acil yardıma çağırdı.

 

Bunu duyan ozan birden telaşlandı:

“Ne olmuş yahu? Bir sorun yok değil mi?”

 

“Balkonda yıkadığı halıyı asamıyormuş çünkü çok ağırlaşmış. Bu da bir sorun ama ufak sayılır.”

 

“Anladım prenses. Yardım lazım olursa ara.”

 

Bunu dinledikten sonra ışıl eve doğru yollandı. İşi bitince hemen geri dönecekti.

 

Çağın bu konuşmaların üstüne:

“Yahu şu kıza prenses deyip durmayın artık! Duyan da krallığı var sanır!”

 

Ozan arkadaşının bu tepkisine şaşırarak ve bir yandan da asılsız bir önyargısı olduğunu sezerek, Işıl’ı ona anlatma ihtiyacı hissetti. Zira ikizinin yanlış anlaşılmasına hiç anlam veremiyordu:

“Ne oldu kanka? Bu bir tür şaka.Anlamak çok da zor olmasa gerek.”

 

Çağın verdiği aşırı tepkiyi fark ederek yumuşatma gereği duydu:

“Ya artık komik gelmeyen şakalarda aynı muhabbet fazla bayağılaşıyor.Bunun esprisi kalmadı baksana.”

 

Ozan Çağın’ın söylediklerini başını sallayarak dinledi ve:

“Aslında ışıl çevresindekilerin gözünde biraz daha farklıdır diğer akranlarından. Mesela bilirsin, kızması gerekse bile bazı durumlarda, o soğukkanlılığını korur. Mesela sana…

Sana karşı kötü bir his taşıdığından değil, sadece sana yaklaşmaması gerektiğinianlamıştır. Tabi onu rahatsız ediyor olsaydın asla yanına yamacına gelmezdi. Senden zarar gelmeyeceğini düşünüyor. Sanki kullanım klavuzu varmış gibi baksana.” İçten bir kahkaha attı.

 

Çağın:

“Hakikaten bu kadar net mi tavırları? Benim gibi gel git akıllı bir adam için anlaması zor tabi haha! Ben anneme bakıyorum da onun bile ne zaman ne yapacağı belli olmuyor.”

 

Ozan:

“Sanırım prenses olmak için bunlar lazım. Bazı tavırlar ve duruşlar asla değişmiyor. Bayağı küçük yaştan beri.”

 

Çağın:

“Aranıp da bulunamayan özellikler bunlar.Ki; böyle birinin karşısında durmak için de, böyle tutarlı olmak gerekir bence. Prenses de gerçekten prensesmiş! Haha!”

 

Ozan:

“O tabi ki öyle.Tutarlı olunması lazım.Yoksa karşısındakini ciddiye almaz ışıl. Ciddiye almadığı birini de nasıl sevebilir ki...”

 

Çağın:

“Sevgi dediğin garip bir duygu. Ne olursa olsun sevebilirsin de.”

 

Ozan:

“Ama Işıl saygının sevgiden daha ölümsüz olduğuna inanır. Ciddiye almak için önce saygı duyacak. Ancak sonra sevgi gelir.”

 

Çağın:

“Senin işin de zor kanka, önündeki örnek bu hatunken, beğenemezsin de sen başkalarını. Haha!”

 

Ozan:

“Sevgi gariptir demiştin. İşte ona güveniyorum!”

 

                Bu konuşmanın akabinde Işıl annesine yardım edip okulun bahçesine geri dönmüştü. Çocukların yanına gitti ve onlara evden getirdiği çöreklerden uzattı.

Çörek istemediğini söyleyen Çağın’a:

 

“Bari nezaketen alsaydın Çağın efendi.”

 

“Başkasına verebilirsin diye düşündüm.”

 

“Herkese yetecek kadar getirdim ben. Sen ye bunu. Hem bak ben yaptım. Çok güzel oldu.

 

Ozan:

“Vay be bunu gerçekten sen mi yaptın?”

 

Işıl:

“Hamurunun ilk kısmın annem yapmış, ben içini doldurup hamuruna bazı eklemeler yaptım. Olmuş mu gerçekten?”