30 Ekim 2020 Cuma

ışıl 41-46

 

“Nereye gidiliyor beyler?”

Işıl ortaya:

“Siz arkadaşlarca yemek yiyin, afiyet olsun. Yarın ya da bir gün görüşürüz gençler. Hoşça kalın!”

Volkan:

“Siz neden gelmiyorsunuz ki?”

“Ben çok acıktım, suyum da bitti. Eve gidip su içeyim, karnımı doyurayım, duş alayım. Yarın filan yine görüşürüz olmaz mı?”

“Lütfen?”

Su:

“Bu bakışlara hayır demek zor. Ben zaten gelemem ama sen bir daha düşün kanka.”

Işıl:

“N’olursun Volkan ısrar etme… Eve gitmek istiyorum…”

Volkan:

“Peki, siz bilirsiniz o halde.” Dediğinin hemen sonrasında Işıl’a elini uzattı. Işıl ona baktı, gülmeye başladı ve uzattı elini. Volkan’dan bir tepki beklemeksizin tokalaştıkları anda birkaç kez ellerini aşağı yukarı salladı ve aşağıdayken birden bıraktı. Volkan iç çektikten sonra ssu’ya doğru uzattı elini. O da uzattı elini ve memnun olduğunu söyledi. Vedalaştılar. Volkan onlar bisikletlerine binip bahçeden çıkana kadar arkalarından öylece baktı.

-----------------------------------------------------------------------------------------------

                Birkaç hafta sonra, bir sabah ssu telefonla ışıl’ların evini aramıştı. Kısa bir konuşma yaptıktan sonra Suzan Hanım ışıl’ı uyandırmak için odasına geçti.

“Kızım telefonda ssu var. Uyanman gerekiyormuş.”

“Saat kaç anne?”

“9:30 suları. Haydi kalk. Sesi biraz üzgün geliyordu.”

Işıl arkadaşına kötü bir şey oldu diye hemen ayaklandı ve telefona koştu.

Işıl:

“Kanka iyi misin?”

Su:

“İyi sayılırım kanka. Sadece beklenmedik durumlar oldu.”

“Meraktan çatlatmasana kanka!”

“ Biliyorsun şşaşkın’la her şey iyiydi. Ailece gayet güzel zaman geçiriyorduk…”

“Kaçtığını söyleme bana!”

“Hayır kanka. Kaçmadı ama ayrılık yolu görünüyor.”

“Neden!”

“Ablamın kedi tüyüne karşı alerjisi varmış!”

“Nasıl olur? Şaşkın’la aynı odada kalmaya başlayalı iki haftayı geçti. Daha yeni mi anlaşılıyor?”

“Arada sırada nefesi tıkanıyordu ama bu boyutta bir şey olduğunu düşünmedik biz. Dün gece nefesi iyice tıkandı, acile kaldırdık. Sonra tetkikler yapıldı ve karar kılındı; kedi tüyüne karşı hassasiyeti varmış.”

Işıl şaşkınlık içerisinde:

“E ne olacak şimdi!”

“Yine bir iki ay önceki gibi terasta yaşaması gerekecek. Ama içimde bir huzursuzluk var, çünkü şimdi şşaşkın küçük bir bebek değil. Biraz daha ayaklandı, sürekli hareket halinde. Ben de sabahtan beri sürekli onun yanında dışarıda oturuyorum başına bela açmasın diye.”

“Ben bir iki saate size gelirim kanka. Duruma bir el atılmalı.”

“Atılmalı atılmasına ama… Çok da umutlu değilim ben. Tek derdim; kızımı sokaklara bırakmam gerekiyor.” Dedi ve burnunu çekmeye başladı. Bu durumdayken daha fazla konuşmak istememesi normaldi.

Işıl:

“Üzülme kanka. Yapabileceğimiz her şeyi yapalım. Eğer başarısız olursak, o zaman ağlarız. Umutsuz olmadan zavallıyı oynamayacağız. Bu hayatta beklemediğimiz birçok şey gerçeğe dönüşebilir.”

Su:

“Haklısın kanka. Gel hadi bekliyorum.”

“Ağlamayacaksın değil mi?”

“Seviyorum seni kanka. Merak etme beni.”

                Işıl’ın morali de oldukça bozulmuştu. Hem duruma sinirlenmiş, hem de çok sağlam bir çözüm bulması gerektiğine inanmıştı. Belli ki ssu şu anda mantıklı düşünemeyecek bir haldeydi. Onun şşaşkın’ı ne kadar çok sevdiğini biliyordu. Keza kendisi de çok seviyordu ve onu sokaklara bırakamazlardı. Elinden gelen her şeyi yapacaktı. İşe dostunu ayağa kaldırmakla başlayacaktı.

                Bir bardak meyve suyu içti ve yola koyuldu. Evden hızlıca çıktı.  Bisikletine atladığı gibi soluğu Su’larda aldı. Kapıyı açan Emine teyzesi:

“Hoş geldin Işıl. Bu gün biraz keyifsiziz senin de tahmin edebileceğin gibi.”

“Evet teyzeciğim. Ben de sizinle aynı şeyleri hissediyorum.”

“Tahmin edebilirim kızım. Su dışarıda şşaşkın’ı kucağına almış, ağlıyordu en son baktığımda.”

“Biz konuştuktan sonra daha fazla ağladığını sanmıyorum emine teyze. Tuğba abla nasıl?”

“O bir şeyler atıştırdı ve geri yattı. İyi yani. Ayaklandı bile.”

“Neyse ki her şey yoluna giriyor.”

“Giriyor kızım. Lakin herkes çok üzgün. Tuğba da olanlara anlam veremiyor, bir iki hafta sapasağlam kalıp da son anda böyle bir durum yaşaması... O da ağladı bir sürü. Şaşkın’ın gitmesini hiç istemiyor.”

“Anlayabiliyorum teyzeciğim. Yapabilecek her şeyi yapmadık daha.”

“Kızım her şeyi hesaplamamız lazım. Düşünüyorum da, kışa ne kaldı şunun şurasında… Biz bu kediciğe idareten kalacağı bir ev yaparız, orada yaşamasını isteriz ama yeterince ısınamaz biliyorsun.”

“Isınamaz teyze. İşte bu yüzden…”

“Bu yüzden ne?”

“Ben şansımı deneyeceğim emine teyze.”

“Suzan onu eve almana izin versin diye mi?”

“Evet teyze. “

“Ben çok şans vermiyorum ama dene bakalım.”

“Neden vermiyorsun ki?”

“E kızım, sizin böyle bir yeriniz yok diye biliyorum. Bu kadar büyük bir teras yani.”

“Şaşkın eğer öğrenirse bahçeye çıkmayı bile becerebilir, tuvalet ihtiyacını o şekilde karşılayabilir. Hem bu kadar büyük olmasa da bir balkonumuz var arka cephede. Orada Şaşkın’a yer yapılabilir.”

“Umarım istediğin gibi olur her şey güzel kızım.”

“Umarım teyzeciğim. Ben terasa çıkayım.”

“Haydi geç terasa, oturma odasındaki kapının önündeler. Sallanan koltukta oturuyorlardı.”

                              

 

 

                Ozan okul bahçesine gittiğinde Baturalp yalnız başına kapının yanındaki duvarda oturuyordu. Cep telefonuyla bir şeyler yapıyor, bir cebine koyuyor, bir çıkarıp yeniden tuşlara basıyordu. Ozan arkadaşının bu hallerini bir süre uzaktan izledi. Bekledi ki kafasını kaldırsın ve onu görsün. Yaklaşık 3 dakika bisiklet üzerinde bahçenin diğer kapısında durdu ve ona baktı. Baturalp dünyayla bağlarını koparmışçasına etrafta olan bitenin farkında değildi. Ozan onu öyle uzaktan izlerken bahçenin dışından, baturalp’in arkasından aniden bir kol belirdi ve onu aşağıya çekti. Genç önce dengesini kaybeder gibi olup arkasındakine bağırdı. Tam düşecek gibi olduğunda, arkadaki el onun düşmesini engelledi. Ve batur gülmeye başladı.

çok sevdiği dostunun, onu asla mağdur etmeyeceğini biliyordu:

"Aşk olsun sana sırık! telefona odaklanmış bir haber bekliyordum evdekilerden!"

Yaptığı şaka onu oldukça eğlendirmişti. Bunun yanısıra arkadaşı batu'nun ona böylesi güvendiğini anlamak içine bir nebze daha mutluluk serpmişti.

                Uzaktan onları izleyen Ozan, gülerek yanlarına gitmiş ve aralarındaki o güçlü bağı yeniden hissetmişti. Oraya vardığında, volkan ve batu bir şeyler konuşuyor ve kesinlikle şakalaşmıyorlardı.

volkan:

"o zaman beklemekten başka bir şey yapamayız."

baturalp:

"malesef kardeşim. bizim bütün iş, o sevinç Hanım'ın keyfine kaldı."

Ozan:

"Hıı kadına geçirttiğin cinnetler, sonunda patlak veriyor cici kardeşim. yapma dedik be sana zamanında. hangi pisliğine takmış şimdi yazın ortasında?"

batu:

"ya ozan bi saçmalama, ben ona ya da her gün yüzyüze geldiğim birine  zarar verecek bir saygısızlık yapar mıyım hiç? Hocam o kadın sonuçta."

                Batu'nun babasına okul yönetiminden telefon gelmişti bu sabah. Onun, kimya hocası Sevinç Hanım'a yaptığı bir saygısızlığın, Hoca Hanım'ı kötü etkilediğini söylemişlerdi. Oysa Batu, bunca ahlaksız biri değildi. Tahminen okulda onu karalamaya çalışan bir grup olan 8-C sınıfındaki 4 gencin hain planlarına maruz kalmıştı. Lakin emin olmadıkça kimseye bu konudaki tahmininden bahsetmeyi düşünmüyordu.

 

                  Volkan:

"Sakin ol dostum. yakında neyin ne olduğu ortaya çıkar."

Ozan:

"Sana inanıyorum kardeşim. Benim bildiğim baturalp asla ahlaksızlık yapmaz."

batu:

"Asla öyle bir şeyi aklımdan bile geçiremem. Kadının öğretmenler odasındaki dolabına 3 tane kral kurbağası koymak ne demek yahu? hatun kalpten gidecekmiş. görgü tanığı birkaç öğrenci oralarda benim gezindiğimi söylemiş..."

Ozan:

"Bu sadizm!"

batu:

"Ve benim eserim değil."

volkan:

"Tabi ki değil kardeşim. Şu görgü tanıklarını bulalım önce."

Batu:

"Tahminimce sana asılan şu balık etli kız onlardan biri."

volkan

"Süheyla mı?"

batu:

"Yahu nereden bileyim ben? Kalın bacakları var işte."

volkan:

"neyse işte. Kim bilir kimdir."

Batu:

"Onu bunu bilmem de, pamuk prensesim geliyor."

Volkan:

"Yakında değişik animasyon karakterleri de sayıklarsın, tam olur kanka.

Ozan:

"Yok, Batu uydurmuyor. Bu kadar soluk benizli birine prenses diyecekse, muhtemel benzetmesi illa ki pamuk prenses olur."

                Onların yanına doğru bisiklet süren Işıl'ın geldiğini anlamamıştı volkan. Bildiği tek prenses Işıl'dı ama bu kadar erken bir vakitte dışarıya çıkmazdı. Arkadaşlarının da haberi yoktu ki Volkan'ın hislerinden. Yoksa belli mi etmişti? Hayır, hayır. Bu olamazdı. Onların kesinlikle böyle bir şey düşünme ihtimalleri yoktu. Peki, neden Işıl'dan bahsediyorlardı sanki okulun bahçesindeymiş gibi?

Işıl:

"Selam gençlik."

                Volkan içindeki allak bullak düşüncelerin arasında sıkışıp kalmıştı. Onu karşısında görünce oldukça şaşırdı.

Ozan:

"Sen bu saatte buralara iner miydin prenses? Saat daha 3 bile değil."

Batu:

"Sana ne be!"

Volkan turkuaz rengi gözlerini Işıl'ın kara gözlerine odaklayarak konuştu:

"Hoş geldin, sefalar getirdin prenses."

Işıl:

"Annem yufka almamı söyledi. Ben de şuracıkta bir yerden alacağım. Öncesinde size bakayım dedim."

Batu:

"Sen hiç uğraşma istersen Işıl, Ben alayım, Suzan Teyzeme de bir bakıp geleyim bence. "

Volkan içinden: "Gitme be Işıl! Kal!"

Işıl:

"Eh iyi o zaman hamur işini de sen yaparsın Batu?"

Batu:

"Saçmalama prenses! Sanki sen mi yapacaktın!"

Işıl:

"Pek tabi ben o evin kızıyım. Canımın istediği ıspanaklı böreği yapmayı öğretecekti annem."

Ozan:

"Yaşadık desene!"

Işıl:

"Ee artık Batu'nun ellerinden yiyeceğiz. Yaşar mıyız, ölür müyüz göreceğiz."

Batu:

"Saçmalama prenses, çamaşır suyu dökmeyeceğim içine."

Volkan:

"Ki ben hiç sanmıyorum, Suzan Teyzemin Batu'ya yemek yaptıracağını. "

Sonra birden bire Işıl'a dönerek:

"Prenses sen de kal işte burada. El kızartmaca oynayalım seninle. Bir de söz verdiğin gibi bilek güreşi yapalım."

Bu planlar Işıl'a eğlenceli gelmiş olsa da, annesine söz verdiği gibi börek yapması gerektiğini düşünüyordu:

"Yahu tamam da annemi yalnız bırakmak istemiyorum Volkan."

Volkan:

"Sen şimdi beni yalnız bırakma, ben bir konuda sana akıl danışacağım. Lütfen kal."

Ozan:

"Evet prenses, yolla Baturalp'i sen. Sonra şu Volkan'ın kız derdine bak."

Volkan içinden "Işıl'ın o gözlerini hangi kızın varlığıyla unutabilirim ki..." diyerek başıyla onay verdi dostuna.

Işıl:

"Peki öyleyse, git batu. Börek yapmayı da sen öğren, bana anlatırsın. Ben de sonra senden öğrenirim."

Batu:

"Şu Volkan'ın kız dertleri de beni öldürecek! Işıl, Ozan beş dakikaya annenizi arayın, davetsiz misafir olmayayım. Kızı yerine benim gideceğimi söyleyin."

 

Ozan:

"Tamam moruk. Bas git haydi. Geç kalma."

                Batu başını sallayarak bisikletine doğru hızlıca yürüdü. O gözden kaybolur kaybolmaz Volkan:

"Işıl, şimdi ben senin Su ile ilgili güzel şeyler düşünüyorum."

Ozan:

"Oha Volkan iyice sapıttın sen de!"

Işıl duydukları karşısında birden şoke olmuştu:

"Ciddi misin Volkan?"

Volkan içten bir kahkaha attı ve:

"Şakaydı prenses. Sadece Batu'nun kafasını biraz dağıtması gerekiyordu. Ondan sizin görevlerinizi değiştirmek istedim."

                Işıl Batu'nun tavırlarında bayağı durgunluk sezmişti lakin konduramamıştı. O her zaman gülmeliydi! Volkan'ın söyledikleri karşısında ister istemez meraklanmıştı.

"Neyi var peki? Ailesiyle ilgili bir sorun yok değil mi?"

Volkan:

"Yok canım, ailesel bir dert değil. Bir çeşit iftiraya maruz kaldı kardeşimiz..." dedi ve en ince ayrıntısına kadar olanları, kimlerden şüphelendiklerini anlattı.

Işıl:








 

29 Ekim 2020 Perşembe

quantum touhh-dokunus

4 sn nefes alip.  4 sn verip agriyan yerinizi elinizle tutup defalarca yapıyorsunuz. 4 sn sart degıl en basiıi.

tututan kaslarınızı düzeltir.

bu titreşiminizi düzenler.

tesla'nin dediği gibi

varoluşu anllamak istiyorsanıız titreşimi anlayın.. quantum touchh-dokunus

 4 sn nefes alip.  4 sn verip agriyan yeriniizi elinizle tutup  defalarca yapyorsunuz. 4 sn şart değil en basiti.

tutulan kaslarınıızı düzeltir

bu titreşiminiizi düzenler.

tesla'nin dedği gibi

varoluşu anlamak istiyorsanıız titreşimi anlayın..

24 Ekim 2020 Cumartesi

çörek otu


cok konuda yardıımcı olur.

ışıl 36-40

 

Volkan başını sallayarak onayladı ve telefonunu çıkarttı. Arayan İdil’di. Onun aradığını görünce telefonu açmadı.

Haluk:

“Hayırdır kanka, kim arıyormuş?”

Su:

“Dur bir tahmin edeyim! Aramasını en son beklediğimiz karakterli, akıllı kişi mi bu yoksa?”

Volkan:

“Haha! Evet dostum doğru tahmin!”

Işıl:

“Bari gurur yaptığıyla kalsaydı. Az önce ne diyordu, şimdi ne yapıyor… Cidden dengesizmiş.”

Haluk:

“Haha! Aşk bu aşk!”

Volkan:

“Yahu ne aşkı! Bana küfretmek için arıyordur. Hiç uğraşamam.”

Su:

“Ama belki yine de dinlemelisindir. Söyleyecek önemli şeyleri olabilir.”

Volkan:

“Su, gerçekten gerek yok. Benim vicdanım rahat. Onu yarım bırakan ben değilim, bana saygı duymayı bile becerememiş birisi İdil. Benim değer verdiğim kişilere böyle bilinçsizce saldırırken aklı neredeydi?”

Su:

“Haklısın Volkan. Bırak gitsin yoluna. Henüz çok genciz. Verdiğin değere layık olacak biri çıkar elbet karşına.”

Volkan tebessüm ederek:

“Evet Su. O güne dek beklemeye hazırım ben. Yeter ki çekinmesin benden, inansın bana.”

Işıl:

“Volkan bence çok fazla olumsuzluğa odaklanmamalısın. Sana yakışan biri mutlaka karşına çıkar.”

“Çıkar ışıl… Mutlaka çıkar… Hatta çıkmıştır bile belki ama daha farkında değilizdir.”

Işıl:

“Evet. Belki tanımışsındır bile onu. Sadece sabır göstermelisin biraz.”

“Göstereceğim. Bekleyeceğim. Emin ol.”

Haluk:

“Oğlum buldun da bizden mi saklıyorsun? Ne oluyor? Anlamadım ben.”

                Volkan haluk’a yanıt vermek istedi, vücudunda adrenalin hormonu iyiden iyiye artmıştı! Kalbi hızla çarpıyordu… Acaba o an, orada o kişinin ışıl olduğunu söylese ne yaparlardı? Düşünceler içinde:

“Sence bilsem, bulsam onu bir dakika durur muydum?”

Haluk:

“Belki karşılaşmışızdır da farkında olmayabiliriz demiştin ama doğru tabi.”

Su:

“Daha erken volkan… Gidecek çok yolumuz var. Kimleri tanıyacağız, kimleri seveceğiz. Kim bilir kimlerle evleneceğiz…”

Volkan:

“Eniştem ve teyzem birbirlerinin çocukluk aşklarıymış. Artık öyle ilişkiler çok nadir oluyor ama imkânsız değil işte. Bekleyelim, görelim neler yaşayacağımızı.”

Su:

“Ay ben 60 sene boyunca aynı kişiyle olmak istemezdim!”

Işıl:

“Eğer karşındakini bu yaşta bile vazgeçmeyecek gibi sevebilirsen, onunla ölebilirsin bile bence.

Volkan:

“Ve sıkılmayı aklına bile getiremezsin…”

Su:

“Of içimi kıydınız! Ne heyecansızsınız, yeni yeni insanlar tanımaktansa, bu yaşta başınızı bağlamaktan söz ediyorsunuz!”

Haluk:

“Evet gençler ssu haklı. Daha çok genciz. Bunları düşünmeye daha çok zaman var.”

Işıl:

“Eh zaten bunları düşünen akranımız kolay bulunmaz. Hayattaki geçici hevesleri tatmak istemeniz normaldir. Ama işte benim hep özendiğim şeylerdir böyle ilişkiler.”

Haluk:

“Aman be ışıl! Üç sene sonra kucağında çocukla görmek istemem seni!”

Volkan:

“Eğer bunu hak edecek birini bulursa, neden olmasın ki?”

Su:

“Baksanıza, siz ikiniz evlensenize?”

Haluk:

“Haha! Bizim dilimize düşmenin bedeli nikâh masası!”

                O an çağın ve ozan da muhabbete katılmaya geldiler. Ozan:

“Ne kaynatıyorsunuz sabahtan beri. İdil konusu mu halen?”

Haluk:

“Yok be ozan, o terk etti sevgilisini. Biz senin kardeşini evlendiriyoruz.”

Işıl:

“Haluk bırak saçmalamayı. Ozan da benim bu düşüncelerimi yadırgamaz. Aynı düşüncede olan insanlar bir tek Volkan ve ben değiliz.”

Ozan:

“Ne gibi bir düşünce?”

Haluk:

“Kısacası bu ikisi diyor ki; bu yaşta gerçekten seversen o kişiyle evlenebilirsin. Onu yıllarca bekleyebilir, 10 sene hiç ihanet etmeden, vazgeçmeden sevebilirsin diyorlar. Su da; böyle düşünecek tek akranım ikinizsiniz, dolayısıyla en iyisi siz evlenin diyor. Ben de hak veriyorum.”

Çağın:

“Ya birisiyle böyle bir muhabbette aynı fikirde olduğun takdirde evleneceksin diye bir şey mi var. Çok saçma.”

Volkan:

“Bu konuda aynı fikirde olduğunu duyduğum ve muhtemelen ileriki zamanlarda da duyabileceğim insanlar sadece sizsiniz. Dolayısıyla aynı görüştesiniz, istisna sayılırsınız diyerek bizi yakıştırması gayet normal Çağın.”

Ozan:

“Ya tamam da neden bunu tartışıyoruz ki. Su öyle düşünmüş, Çağın böyle düşünmüş…”

Su:

“Ama doğru dememiş miyim Ozan?”

Ozan:

“Bu konuyu derinlemesine incelemek lazım. Bu ikisi birbirini öldürür mü, yaşatır mı bilemeyiz. Mesela ışıl sevgili konusunda çok tutucudur. O niyetle gelenleri yanına bile yaklaştırmaz lakin volkan pek öyle değil. Defteri kabarık bile sayılır. Bakın şimdi mesela; Volkan, kaç tane sevgili eskittin bu güne kadar?”

                Volkan Ozan’ın söylediklerini düşünürken Işıl’ın hayatında bir erkeğin olmadığını ve önceden de asla olmadığını öğrenebilmişti ama sevinse miydi, üzülse miydi bilemiyordu. Volkan ki; ‘biri gider, biri gelir’ diyerek durmadan ilişki değiştiren bir gençti. Asıl şimdi bazı durumlar çıkmaza giriyordu. Sadece eğlence olsun diye kız arkadaşlarıyla gün geçirirken, bir gün bu hali yüzünden güvenilmez şahıs olabileceğini düşünemezdi ya!

                Ozan’ın sorusuna cevap vermek için ona doğru kafasını eğdi:

“Aslında İdil gibi görüştüğüm 15-20 kız vardı. Ama âşık olup da ciddi sevgili olduğum sadece 1’di. Şimdi lise 2’ye geçeceğim. Ve bu anlattığım olay ben 7.sınıftayken olmuştu. Tabi bir de çocukluk aşkım vardı ilkokulda. Onu da sayarsak 2 kez sevdim diyebilirim.”

Işıl:

“Ben de bunu anlamıyorum işte. O zaman ne işi vardı o İdil’in senin yanında?”

Su:

“Al benden de o kadar!”

Çağın:

“Sadece baş ağrısı yaratsın diye yanında bir hatun taşımak da çok mantıksız volkan…”

Volkan:

“Dediğimi duydunuz, 4 senedir böyle bir ilişkim yok. Denemeye çalışıyorum ve eğer beceremiyorsak çok uzatmıyorum. Bak hala arıyor, konuşmuyorum. Çünkü beni çok kırdı ve yıprattı yani şansımı zorlamayacağım. Sevdiklerimi üzdü. Ben yakınlaştıkça bu tür ilişki kurarak kızları tanıyorum. Öğreniyorum. Gelecekte hata yapmayayım diye çabalıyorum.”

Çağın:

“Yani bahanen bu. Şimdiki kızların davranışlarına bakarak, gelecekte karşılaşacaklarını tanıyacağını sanıyorsun. Öyle mi?”

Ozan:

“Aslında bir yandan haklı.”            

Çağın:

“Bırak Allah aşkına. Nesi haklı? Karşılaşabileceği milyonlarca insan var, kız var. Buradaki üç beş tanesinin tavırlarını tüm dünyaya mal edemez!”

Su:

“Ama bir tane Volkan var. Kızların davranışlarına göre bir yol çizebilir kendisine. Sütten ağzı yanarsa, yoğurdu üfleyerek yemeyi öğrenir.”

Volkan arkadaşının savunmasını beğenerek:

“Alnından öpülesi hatunsun vesselam!”

Işıl:

“Ama daha bu yaşta, bu kadar ilişkiden veya hatadan sonra halen öğrenemediysen, öğreneceğim diye uğraşmamalısındır belki de…”

Volkan:

“Haklısın. Geleceğine inandığım kişiyi beklemeliyim belki de.”

Çağın:

“Gelmez ayın on beşinde gelir Volkan. Beklemeye başla…”

Ozan:

“Çağın, umutsuzluğunu kendine sakla. Beklediği gelirse bir pasta kesersin.”

Çağın:

“Kesmezsem ne olayım!”

Haluk:

“Ulan amma da büyük dertmiş… İnsanların yarından umutlu olması sana resmen batıyor!”

Çağın:

“Haha! İnanılası bir şey olsa bari!”

Işıl:

“Sen inan Volkan. Bir gün gelir ama senin hatalarını sana hatırlatmaması için kendini kolla derim.”

Su:

“Evet volkan. Bu kadar çok, genç kızlara mal olmuş biri olman hoş karşılanmayabilir. Sonuçta herkesin dilinde senin özelin olabiliyor. Ve beklediğin hatun bu tür durumlardan hoşlanmayabilir. Yani yaşadıklarınız sadece size kalsın isteyebilir. Ben en azından kendi bakış açımla değerlendiriyorum. Ama unutma, benden çok daha sert kuralları olanlar vardır. Işıl gibi mesela.”

Volkan:

“Haklısın ssu. Bundan sonrası için elimden geleni yapacağım ama olan biten bazı yaşantıları değiştiremem biliyorsunuz. Ben elimden geldiğince bazı durumları değiştiririm, denerim lakin beni hatalarımla kabul edecek kadar büyük bir insan olduğunu varsayıyorum bu kişinin.”

Ozan:

“Öylesini bulursan bana da söyle kanka!”

Çağın:

“Ben öylesine bile tahammül edemem şu sıra.”

Haluk:

“Öylesi de Çağın gelse de kapris yapsa diye ölüyordu zaten…”

                Işıl saatine baktıktan sonra ssu’ya doğru eğildi:

“Ben acıktım kanka. Sıkıldım da. Haydi, çıkalım saat 6 olmuş. Ozan çocuklarla takılmak istiyordur daha, o gelmez.”

“Tamam ışıl. Gidelim.”

Gitme planları yaptıklarını sezen Volkan ortaya bir laf attı:

“Gençler! Bu gün bizim bahçeye gelsenize!”

                Işıl ve Su birbirlerine baktı, diğerleri kendi aralarında konuşmaya başladı. Bu daveti kabul ediyormuş gibi görünen Haluk ve Ozan vardı.

Çağın:

“Ne yedireceksin bize?”

Volkan:

“Misafir umduğunu değil bulduğunu yermiş Çağın. Gel ve gör ne seçeneklerimiz varmış.”

Ozan:

“Sürekli sizin evde yemek yiyormuşuz gibi bir durum olacak.”

Volkan:

“Ee ne olmuş? Ben davet ediyorum! Sonuçta sen de benim bozduklarımı düzelttin değil mi?”

Ozan:

“Kanka ikisi aynı şey mi?”

Top peşinde koşuşturmaktan yorgun argın, muhabbete gelen Berk: