20 Ekim 2020 Salı

ışıl 29 35

“Ciddi olamazsın! Haha vay be! Aklıma bile gelmedi, yaşlarınız çok yakın diye sanırım!”

“İkizim o benim.” Diye dudaklarına daha büyük bir tebessüm koydu ışıl.

“Bir yaşıma daha girdim vallahi!”

“Aa bak geliyorlar!”

Kapıdan giren 3 genci izlemeye koyuldular. Volkan yine attığı her adımda adeta izini bırakıyordu, Çağın bir o kadar ruhsuz, durgun görünüyordu, Ozan ise o babacan tavrıyla arkadaşlarını ve kardeşini selamlıyordu. Işıl ve berk’in yanına vardıklarında çağın berk’in yanındaki topu aldı ve tek kelime etmeden potaya basket atmaya gitti. Volkan cep telefonunu çıkardı ve yaklaşık 20 metre ötede telefonla konuşmaya başladı. Sonra geri döndü. Ozan kardeşine:

“Hani o kankan nerede? Su hanım çok önemli olaylar yaşıyor olsa gerek. Merak ettim ben de. Ne olmuş Efe’ye? Evlenme teklifi mi etmiş ssu’ya?”

“Hayır henüz değil. Daha 15 yaşımızdayız ozan.”

“Edecek gibi görünüyor yani!”

“Of ozan! Ne bileyim ben! Zaten saçma geliyor o çocukla uğraşması…”

“Tamam, yahu ne kızıyorsun!”

“Bana yorum yaptırma diyorum sadece. Ben dostumun derdini, paylaşmak istediklerini dinlerim. Gereğinden fazlası üstüme vazife değil bence. Onun mutlu olmasını isterim o kadar.”

“Tamam. Konuşmuyorum.” Diyerek çağın’ın yanına basketbol oynamaya gitti.

                Bu sırada Volkan düşünceler içerisinde okulun ön kapısında bekliyordu. Diğerlerinin yanına henüz uğramamıştı. 5 dakika içerisinde okulun bahçesine, yaşına uygun şekilde giyinmemiş ve hatta makyajlı olan İdil girdi. Koşa koşa Volkan’ın yanına gitti.

Işıl:

“Bu İdil değil mi?”

Berk:

“Evet, o. Tanıyor musun?”

“İlkokulda bizim iki üst sınıftaydı. Hatırlıyorum. Biraz dengesiz derler. Fazla kırıcı bir tip olabiliyordu. Yine de fena biri değil diye biliyorum.”

“Valla o kadarını bilemem. Bizimle pek muhatap olmaz zaten. Volkan’ı bekler, onunla konuşur ve gider.”

“İyi bari. Paylaşacak bir şeyi olsaydı, konuşurdu.”

“Zaten paylaşacak şeyini düşünmüyorum ben. Selam vermek, gönül almaktan bahsediyorum.”

“Belki de muhatap olsa, hoşunuza gitmeyecek sohbeti.

“Bilmiyorum. Önemli bir şey değil. Sadece hoş bir hatun ama 16 17 yaşındayken bu kadar süslü olması ne kadar doğrudur düşünemiyorum. Çok yapmacık olduğu izlenimini yaratıyor. Makyajlı hatunlardan hiç hoşlanmam. Maske takmışlar gibi gelir. Kendileri değil gibi sanki…”

“Belki de Volkan öyle bakımlı olmasını seviyor diyedir.”

“Sorma! Kesin bayılıyordur! Düşünsene! Tut ki bu kızla evlendi. Gece yatarken makyajlı ve güzel, sabah uyandığında makyajdan deforme olmuş yüzü ve yastığa bulaşmış boyaları!  Hem de aslında kızın gerçekte sahip olduğu, volkan’ın önceki gece gördüğüne hiç benzemeyen bir yüz! Kızı tanıyamasa bile şaşırmam!”

“Daha dün tanıdığım arkadaşınız hakkında pek fazla bir fikrim yok. Bu tür şeyler onu ne kadar ilgilendirir, bilmiyorum.”

“Haklısın tabi. Sonuçta o İdil. Bizden de büyük. Hem de bayağı tanınan birisi.”

“İşte böyle olması her erkeğin hoşuna gidebilir bence.”

“Hayır… Ozan ve haluk böyle bir kız arkadaşları olmasını istemezlerdi.”

“Bilmem ki… Ozan’nın bu durumla ilgili ne düşündüğünü hiç konuşmadık.”

“Senin yine de aklında bulunsun; kız arkadaşım dediğim kişinin tüm dikkatleri üzerine çekmek için bariz bir çaba vermesi hoşuma gitmezdi.”

“Anladım. Doğru söylüyorsun.”

                Bunlar konuşulurken herkes dağılmıştı, ya oyun oynuyorlardı ya da kendi işlerine bakıyorlardı. Sonra bir anda tüm gençler Berk ve Işıl’ın yanına doğru yürümeye başladı. Su ve haluk arka bahçeden çıkıp da ön bahçeye geleli 10 dakika oluyordu, çok ateşli bir konuşma yapmaktaydılar. Volkan arkadaşlarının yanına doğru yürürken İdil’le el eleydi. Çağın ve ozan soluk soluğa kalmış, yorulmuşlardı ve bariz şekilde gölgelerden yürüyüp güneş altından kaçmaya çalışıyorlardı. Sonunda hepsi soluğu ikilinin yanında aldı.

Işıl:

“Ozan, su içmek istiyorsan bisikletimde bir termos dolusu var.”

“Sağ ol prenses. Susadım ama biraz dinlenmeden gidecek kadar halim yok.”

“Ben getiririm. Bekle.” Dedikten sonra duvardan indi ve bisikletinin yanına doğru hızlıca yürümeye başladı.

Duvara yerleşmeye çalışan Çağın:

“Vay be! İnsanın kardeşi olunca böyle oluyor demek ki. Bize halimizi soran bile yok, Ozan’ın ayağına su getiriliyor!”

Ozan:

“Saçma saçma konuşma Çağın. Bunu senin için ben de yaparım, adını sanını bilmeyen ışıl da yapar. Ama yanına ne kadar yaklaşabileceğini düşünebilir sence? Surata bak. Azrail canını almaya korkar senin. Memnuniyetsiz şey!”

“Neyse al iç suyunu. Geldi kız.”

Işıl:

“Al ozan.” Dedikten sonra Çağın’a dönerek:

“Sormayı düşünmedim affedersin, termosta bir kişilik su var, ikinize yetmez ama şu karşıdaki büfeden senin için su alabilirim, eğer istersen.”

Duydukları karşısında bir an ne tepki vereceğini bilemeyen Çağın:

“Hayır. Ben kendim alabilirim.”

Işıl Çağın’ın bu saldırgan tepkisine anlam verememişti:

“Sen bilirsin… Teklif benden. Israr etmem.”

“İyi olur.”

Ozan:

“Neyse ki kardeşin yok Çağın.”

                Çağın duvardan indiğinde, kimsenin yüzüne dahi bakmıyordu. Ozan’ın duyabileceği şekilde, ama oldukça sessiz:

“İyi ki…” Dedi ve arkasına bakmadan bisikletini almaya gitti. Sonra bahçeden çıktı.

Işıl o gözden kayboluncaya kadar baktı sonra ortaya bir laf attı:

“Çok gergin bir tip.”

Berk:

“Annesiyle babasının arasında kalıyor. Birisine öncelik vermesi bekleniyor. Kafasının karışması işten bile değil.”

“Normal bir durum değil sanırım. Yine de bu hal ve tavırları hiç sevecen sayılmaz.”

“Tabi haklısın, hoşgörüsüz biridir Çağın. Benimkiler gibi onun ebeveynleri de ayrı. Onunkiler daha anlayışsız. Çocuk hayata bir şekilde tutunmaya çalışıyor işte.”

“Anlıyorum ama hayat bu kadar ucuz değildir. İnsanlara nasıl davranırsa, o şekilde tepki alacaktır. Kendisi bilir. Umarım onun için en iyisi neyse o olur.”

“Umarım ışıl… Hepimiz için…”

                Volkan ve İdil el ele diğerlerinin yanına geldiler. Volkan ışıl’a bakmaktan sakınıyordu. Ona odaklanmamaya çalışıyor, İdil’le son derece ilgiliymiş gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyordu.

Ozan:

“Volkan eve gittiğinde bilgisayarı açınca beni ara, sana yapmanı söyleyeceğim birkaç şey olacak.”

“Tamam kanka. Açar açmaz seni ararım.”

İdil:

“Aa bilgisayardan anlayan çocuk sen misin?”

Ozan:

“Evet o çocuk benim. Bir sorun mu var? Ne olmuştu?”

“Yoo şu anlık bir sorunum yok, bilgisayar mühendisleriyle hallediyorum sorun yaşadığımda. Olur da yine bir problem oluşursa, artık sen yardım edersin, bir zahmet.”  

“Volkan etmemi söylerse ve edebileceğim bir konuysa…”

“İyi öyleyse. Ben sevgilimden senin numaranı alırım.”

“Gerekirse alırsın.”

                Işıl, İdil’in bu manasız tavrını hiçbir şeye bağlayamadı. Sanki herkes ona öncelik tanımalıymış gibi bir düşüncesi olduğu belliydi. ‘Ne kadar yapmacık…’ diye düşündü. Sonra Volkan’ın nasıl bir insan olduğunu değerlendirmeye çalıştı. Çünkü eğer bu kızın hareketleri Volkan’a göre normalse, ışıl onunla samimiyet kurmaması gerekeceğini düşündü.

Volkan:

“Evet İdil. Eğer bir sorun yaşarsan bakarız. Şu anda her şey yolundayken, bu muhabbete gerek yok.”

“Aşkım anladım da, ne olur ne olmaz diye. En baştan güvenceye almak isterim kendimi.”

Berk:

“Sınava girmeden tercih yapmayı istemek gibi bir şey bu…” dedikten sonra duvardan atladı ve futbol oynayan fatih ile onur’un yanına geçti.

İdil Berk’i süzdükten sonra Volkan’a döndü:

“Arkadaşın felsefe yapmaya çalışıyor.”

Volkan:

“Bir yerde doğru söylüyor.”

İdil sevgilisinin söylediklerine oldukça şaşırmış halde:

“Nasıl doğru söylüyor! Ben buna bilgisayarımı tamir edip edemeyeceğini sordum!”

Volkan muhabbetten sıkılmış bir halde, gözlerini devirerek:

“Ama bozulmadığı halde…”

“Aşkım ya güvenceye almak istiyorum!”

Ozan:

“Tamam, ama bana mahkûm değilsin. İşini yaptıracak başka insanlar da varken, sanki bana çok ihtiyacın varmış gibi uzatıyorsun muhabbeti. Neyse ya. Ne istersen onu yap. Ben oyuna gidiyorum.” Diyerek belirgin şekilde rahatsız olduğu bu sohbetten kaçtı ve Berk’in yanına gitti.

                Su ve haluk da onların olduğu duvara doğru gittiler. Haluk halen ssu’yla konuşuyordu. Hoşlanmadığı bir şeyler olduğu ortadaydı. Duvara iyice yaklaştıklarında ssu:

“Işıl, haluk efe’yi çok yakından tanıyormuş. Geçen sene küsmüşler ama ondan önce hep birlikte takılırlarmış. Aynı sitede oturuyorlarmış.”

Haluk hak verir gibi başını sallıyordu:

“Efe’yi her zaman anlayamayacağını söyledim. Çünkü biz bir gün önce gayet can ciğer kuzu sarması takılıyorken, birden kırk yıllık düşman gibi olmuştuk. Ben halen ne olduğunu bilmiyorum.”

Işıl:

“Kanka, bu çocuk seni çok üzdü zaten. Haluk’un anlattıkları pek de şaşılacak şeyler değil. Genelde de küçük kaprisli bir çocuk gibi davranıyor. Biraz olgun davranması beklenirdi ama yapmıyor maalesef.”

Su:

“Haklısınız ama gönül bu… Nereye konacağı belli olmuyor ki…”

Volkan İdil’e omzuna dokunarak:

“Aynen öyle. Ne zaman, kime âşık olacağını bilemiyorsun maalesef. Hiç olacağına inanmadığın birine tutuluveriyorsun.”

İdil:

“Aşkım!”

Volkan, Işıl’dan gözlerini kaçırarak İdil’den bahsediyormuş gibi gülümsedi. ‘Senin aşkın başkasına aşık oluyor İdil Hanım! Başkası için yüreği titriyor! Rüzgâr esse de kokusu burnuna çarpsa bir nebze diye bekliyor…’ diye içinden konuştu dudakları tebessüm ederken. İçini acıtan bir his vardı. Kendisini hem ozan’a hem de İdil’e ihanet ediyormuş gibi hissediyordu. ‘Bunu durdurmalıyım, bir şeyler yapmalıyım! Işıl bana yalnızca arkadaş gözüyle bakıyor! Ve eğer hislerimi bir gün öğrenirse hiç hoş karşılayacak gibi görünmüyor… Benim içimdeki yangınsa sönecek gibi değil…’diye en kötü olasılıkları düşündükten sonra biraz daha iyi ihtimalleri düşünmeye başladı. ‘Belki de yalnızca benim kalp hırsızı, düşüncesiz biri olduğumu düşünenlerden etkileniyordur. Beni tanıdıkça bu fikirleri değişecektir. Ben onu hazır oluncaya kadar beklerim. Bir sene olsa da, iki sene olsa da bekleyeceğim. Kendimi sevdireceğim!’ içinden yaptığı bu konuşma sonunda Işıl’a bakmakta olduğunu ve onunla göz göze geldiğini fark etti. Ne zamandır bu şekilde, ona baktığını bilmiyordu.

Işıl:

“İyi misinVolkan?”

İdil Volkan’a dönerek:

“Ne oldu aşkım? Bir sorun mu var? Bu arkadaş ne gördü?”

Işıl:

“Bir şey yok, yalnızca bana kızmış gibi baktı. Merak ettim ne kusur işlediğimi.”

Volkan:

“Kusura bakma prenses. Gözüm dalmış öylesine. Herhangi bir düşünceyle yapılmış bir hareket değildi. Pardon.”

İdil:

“Prenses mi? Haha! Kaç yaşındasın sen prenses?”

Volkan İdil’in bu gereksiz tepkisine oldukça sinirlenerek:

“Ona prenses diyorum, çünkü o kadar asil davranmayı biliyor! Buradaki herkes bunun farkında! Bu gereksiz tepkilerinden yoruldum İdil. Sürekli seni kabullendirmeye çalışıyorum ama insanlar bu tavırlarından hoşlanmıyor!”

Işıl İdil’e:

“Onlar kendi aralarında bir şaka olarak bana prenses diye takılırlar.”

Su İdil’den hiç hoşlanmışa benzemiyordu:

“Ne olmuş hanımefendi? Neyi beğenemediniz? Ortamımız mı banal geldi? Kusura bakma ama dağdaki gelmiş, bağdakini beğenmiyor dedirtmeyiz. Burası bizim tayfanın takıldığı mekân. Sana uğurlar olsun!”

                İdil bunları duyar duymaz gözleri dolu dolu çıkış kapısına doğru yürüdü. Arkasına bakmıyordu ama içinden Volkan’ın onu durdurmasını bekliyordu. Beklediği ses bir türlü gelmiyordu.

Volkan Işıl’a yaklaştı ve:

“Özür dilerim onun adına. Biraz dengesiz bir tip olabiliyor. Lütfen moralin bozulmasın ışıl.”

Su:

“Biraz dengesiz diye kendini avutmanı anlarım ama düpedüz terbiyesiz bu kız. Senin başına daha çok bela açar. Benden söylemesi.”

Volkan:

“Daha önce böyle bir şey yapmamıştı. Ben de şu an ne olduğunu anlayamadım.”

Işıl:

“Aranızın bozulmasına kısmen ben sebep olursam çok üzülürüm Volkan. Git, gönlünü al onun.”

Volkan:

“Eğer bizim dostane muhabbetimizden rahatsızsa bir şey diyemem ışıl. Benim de bir hayatım var ve değiştirmeyi düşünmüyorum. Sizlerle vakit geçirmeyi seviyorum ben.”

Su:

“İyi ya, ona göre kendini kollarsın sen de. Mercimek kadar aklıyla seni yönetmesine izin vermezsin, olur biter.”

Haluk:

“Su, biz de sinirlendik. Bizi de gerdi ama bu kadar hırçın davranmamalısın. O kız sonuçta Volkan’ın sevdiceğidir.”

Volkan:

“Sevdiceğim… Haha!”

Haluk:

“Sevdiğin kişiye, sevgiliye böyle denir.”

Volkan:

“Bir şey demedim ki. Haklısın. İyi işte; sevdiğin kişiye öyle denir.”

Su:

“Ben bu verdiği tepkiyi objektif olarak düşünemedim ama… Senin için uygun olan neyse ona göre yaşamalısın. İdil’in bu konuşmalarından sonra senin arkadaşlarından hoşlanmadığı ortada. Gerçi ben senin arkadaşın sayılmam ama kurunun yanında yaş da yanar. Hepimizden nefret etti kız.”

Volkan:

“Kendisi bilir. Dönüp giderse de kendi tercihi olur. Ben de bu akıllara zarar tepkilerinden kurtulmuş olurum.” Dediği anda telefonuna bir mesaj geldi. Cebinden çıkarıp baktığında:

“Arkadaşlar sizin yüzünüzden sevgilim beni terk etti. Bir daha arama beni demiş.”

Işıl:

“Böyle olmasını istemezdim Volkan. Çok üzgünüm.”

Su:

“Ben aynısını düşünemiyorum ama nezaketen kusuruma bakma diyebilirim.”

Haluk:

“Nazar değdi kanka. Böyle olmasını istemezdim.”

Volkan tebessüm ederek:

“Saçmalamayın gençler. Eğer tercihi buysa, kendisi bilir.”

Işıl:

“Tamam da, gereksiz yere ayrıldınız…”

Volkan:

“İnan iyi oldu Işıl. İstesem bile daha temizini başaramazdım.”

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder